3 Mart 2012 Cumartesi

Sosyal Medya Krallığının Öğretileri...

Sosyal Medya hayatımızın içine iyiden iyiye girdi. Yakında mahalle bakkalımızdan istediğimiz siparişleri bile neredeyse twitter hesabımızdan vereceğiz. Peki bu , ihtiyaç nereden doğdu..? Hiç şüphesiz aynı şeyler konuşan, düşünen insanların farklı fikirler de ki insanlar ile iletişime girmek istemeleri ve fikirlerini geniş kitlelere yayma isteği bunda etkili oldu. Reklam,paylaşım,farklı talep ve ihtiyaçlar fazlası ile bu sürece yön verdi. Peki biz bu uygulamaları ne kadar olumlu yönde kullanabiliyoruz..?
Örneğin Aile hekimlerinin birer twitter hesabı olsa ve merkezlerde yaşanan yoğunluğu buradan takip edebilsek fena olmaz mı ? Ya da mahallemizin muhtarlığının keza aynı türden bir hesabı olsa ,zaman zaman mahallemiz ile ilgili kısa bilgilendirmeler geçilse sizce nasıl olur ?

Tüm dünyada klasik medyanın gücünü yavaş yavaş kaybetmesi ve korumaya ısrarla direnmesi bir anlamda sosyal medyanın zaferi sayılabilir. Erişimi kolay, takip etmesi ve yanıt alması kolay bu iletişim araçlarını da markalar da sıklıkla denemekte. Ancak markalar için bu mecra basit bir takipçi listesi oluşturmaktan öteye gidemiyor. Oysaki o markaya ilgi duyan yada marka ile tanışmaya hevesli insanların takip ettiği bu hesaplardan marka ile müşteriyi buluşturacak ,markanın dünyasına müşteriyi gizemli bir yolculuğa çıkaracak etkinlikler yapılsa kim kendisini daha özel hisseder..?

Son zamanlarda markalar arası cinsiyet araştırması yapılmış. Tabiki sonuçları sürekli kadınlar lehine olmuş. Elbette kadınların ihtiyaç listesi erkeklerinkinden biraz daha uzun. Ancak kadınlar tüm müşteri grupları içerisinde en sık yer değiştiren kitleyi oluşturmakta. Dolayısı ile bu tür marka araştırmalarında cinsiyet gibi unsurlar yerine ihtiyaçların ne oranda tatmin edildiği ile ilgili araştırmalar yapılmalı.

Yoksa bugün çekebildiğin, içine alabildiğin müşteri yarın sana başka bir markanın kanatları altından bakıyor olabilir. Unutmayalım bugün olan sosyal medya araçları yarın olmayacak ya da evrimleşecek.
Buna göre oyunu kurallarına bakarak oynamakta fayda var sanırım

Galatasaray da değişen Beşiktaş ta değişmeyen şey ne...

Beşiktaş Galatasaray maçı öncesinde Galatasaray ‘ın avantajlı olduğunu ; kendi sahasında oynamakla birlikte hücumda çok daha çabuk dağılan ve gole giden önemli oyuncuları olduğunu belirtmiştik.Maç öncesinde biz bunları söylerken bu defa Carvalhal ideal onbirine yakın bir kadro ile sahaya çıktı.

Bu kadro Galatasaray ‘ın orta saha da ki presini durdurmaya yönelik , sürpriz paslar atabilecek bir orta saha dizilişinin üzerine kurulmuştu. Queresma ve Simao gibi 2 önemli oyuncunun kişisel gayretlerinin yanında bu alanda bu ikiliye iştirak edecek yerli bir oyuncunun olmaması takımın dezavantajı idi.

Nitekim Beşiktaş her 2 golde de Queresma nın geniş alanda oynama çabalarının üretmiş olduğu pozisyonlar ile gole gitti. Ancak Galatasaray her ne kadar defansında zaman zaman açıklar verse de tempolu oyunda iyiniyetli geriye koşan, orta sahada çok daha çabuk ve etkili toplar atabilen bir takım.

Üstelik kalede Muslera ilerde Elmander takıma kendini kabul ettirmiş güven veren oyuncular. Trabzonspor da iken sorunlar yarattığı söylenen Engin ‘in bile burada ne kadar faydalı olmaya çalıştığını gözlerimizle gördük. Üstelik Selçuk ile birbirlerini önceden tanımaları bu anlamda Galatasaray ‘a avantaj sağlamakta…



Galatasaray bu maçta özellikle orta sahada koymuş olduğu presin meyvelerini doğru kombinasyonları uygulayarak gole çevirdi. Riera ‘nın sol kanadı iyi kullanması ve kaleye gitmekten çekinmemesi, Selçuk ile girmiş olduğu pas alışverişi ve zaman zaman sağ kanatta da bunu diğer oyuncuların hissettirmesi Beşiktaş defansının fazlaca kapanmasına neden oldu.



Beşiktaş oyun genelinde olumlu bir tablo çizdi. Deplasmanda olduklarını da düşünürsek ellerinden gelen gayreti gösterdiler. Carvalhal yine elindeki kadroyu en iyi şekilde kullanmaya çalıştı.

Ancak maçın sonlarına da doğru olsa yine Elmander sahneye çıktı ve kendini gösterdi. Beşiktaş Fernandes ‘in eksikliğini ne kadar hissettiğini bu maçta ilk kez bu kadar net algıladık. Çünkü bu oyuncu aynı zamanda Simao ve Queresma arasında bir köprü gibi top alışverişi yaptırabiliyor. Sonuç olarak sahada pozitif bir futbol ve bol gollü bir maç izledik…


26 Şubat 2012 Pazar

Ece Sükan Benim Bloguma Yakışan Sony VAIO'yu Seçti... Sıra Sende!

Sony, en renkli VAIO serisi için Ece Sükan'la güzel bir işe imza attı. Ünlü moda ikonu Ece Sükan, benim bloguma yakışacak olan rengi belirledi. Blogları tek tek inceleyen Ece Sükan içerik, tasarım ve duruşa göre 6 farklı rengi olan Sony VAIO içinden bana kırmızı VAIO'yu seçti.

Ayrıca Facebook üzerinde yapılmış özel bir aplikasyonla Ece Sükan profil fotoğraflarını inceliyor ve sana yakışan Sony VAIO'yu belirliyor. Sen de fotoğrafa tıklayarak Facebook üzerinden VAIO kazanma şansı yakalayabilirsin…

Bir bumads advertorial içeriğidir.


sony-vaio

24 Şubat 2012 Cuma

Beşiktaş'ta güzel futbolun resmi..

Beşiktaş ‘ın oynamış olduğu oyun içerisinde kilit oyuncularının önemi bir kez daha anlaşıldı. Her takımın kuşkusuz sahaya çıkan kadrosu, oyun düzeninin kusursuz bir biçimde iyi işlemesi için esas teşkil eder. Ancak bu Beşiktaş ta biraz daha fazla.

Belki takım Fenerbahçe maçında rakip kaleye istediği kadar gidemese de oyun içinde ve orta sahada devamlılık ve dayanıklılık açısından pek te kötü değildi . Ancak gol yollarında forvetleri buluşturma konusunda etkisiz kaldıkları da gözlerden kaçmadı. Bu takımda Holosko ‘nun yüzde yüz formasını geri alması şart. Hızlı, kurnaz ve rakip forvetleri peşine takıp sürükleyecek kadar oyun zekası olan bir forvete devamlı forma vermeniz gerekir. Maalesef Holosko istediği şartları bir türlü bulamamakta…

Bu da ister istemez oyun kalitesine yansıyor. Fenerbahçe maçında sürpriz kontratak girişimleri bile orta sahadan verimli bir biçimde başlamadığı için eriyip gitti.

Carvalhal ‘in Fernandes ve Simao ‘nun oyun içindeki misyonunu paylaştırması gerekli. Kanatlar da Veli ‘nin oyuna katkısı ve ısınması şart . Ancak orta saha da oyunu rahatlatıcak,geniş alanlara yönlendirecek bir yerli oyuncunun olması özellikle Quaresma nın yokluğunda çok iyi olurdu. Bu anlamda Gaziantespor dan Trabzonspor a geçen Olcan Adın keşke alınabilseydi demeden geçemeyeceğim. Bu çocuğun geleceği çok parlak. Çünkü sürekli kendisine katabiliyor.

Braga maçında ideal on bir’ e yakın bir kadro düzeni ortaya konunca güzel sonuç ta kendiliğindn geldi. Zaten Sivok ‘un her zaman böyle gol araması gerektiğini söylemiştik. Braga maçında takım çok önemli bir deplasman galibiyeti aldı. Ancak yine de bu galibiyet Beşiktaş ‘ın istenilen futbolu oynayabilmesi için bir tarih vermiyor. Carvalhal iyi bir antrenör ve taktisyen. Takımın daha istikrarlı oynaması için bir şeyler yapmalı.

Çünkü Galatasaray daha öncede anlattığımız gibi eski Galatasaray değil…

fenerbahce maglubiyetleri unutturdu

Fenerbahçe mağlubiyetleri unutturdu..

08 Şubat 2012

Son derbi maçında Fenerbahçe ‘nin Beşiktaş karşısında daha istekli, sabırlı ve baskılı oynadığını gördük. Elbette sonuç ta daha iyi hazırlanan takıma örtüşen bir şekilde cereyan etti. Alex ‘in mücadelesi orta saha da form grafiği gitgide artan Stoch ‘un driplingleri ve oyun zekası ile birleşince Fenerbahçe forvetleri Beşiktaş defansını zorlamaya başladı. Beşiktaş ‘ta eksiklerin çok olması, deplasmanda oynamaları gibi mazeretlere sığınmayalım. Bu takım Saraçoğlunda daha iyisini yapabilirdi. Yapmalıydı da… Öncelikle Beşiktaş ideal forvetini bulmalı. Denize düşen yılana sarılır misali her forvet yokluğunda Holosko’yu sahaya sürmekten vazgeçmeli.


Bir oyuncunun başarısı sahada oynadığı süre ile doğru orantılı olarak artar. Geçen sene Holosko ‘nun belediye de attığı kritik goller hep bu düşüncenin meyveleriydi. Ayrıca sakatlıktan yeni kurtulan Ersan gülüm ‘ü de farklı maçlarda ısındırmak lazım değil mi .? Beşiktaş ‘ın kadrosu belki de sahaya çıkabilecek en iyi kadrolardan biriydi. Ancak en iyisi değildi. Fenerbahçe ise risk alarak Moussa Sow ‘u kullanmayı düşündü.


Beşiktaş rakibinin bu dezavantajından bile faydalanamadı. Fenerbahçe defansın ın ortasına atılan hızlı hücumlarda sürekli olarak gedikler verdiğini, geriye koşmakta zorlandığını sürekli görüyoruz. Fernandes gibi buraları karıştırabilecek bir oyuncunun olmaması da Beşiktaş ‘ın şanssızlığı idi. Ancak Beşiktaş ‘ın mutlaka her maçta rakibe göre oyun dizilişi ve kadro yapısı ile çıkması lazım. Keşke herşey Carvalhal ‘in maç sonrasında ağzından çıkanlar gibi olsaydı. Fenerbahçe işine yarayacak mühim bir 3 puan aldı. Kocaman ‘ın öğrencileri bu galibiyetle mağlubiyetleri de unutturdular.

Bu yıl Galatasaray ' dan gördüklerimiz

Bu Yıl Galatasaray'dan gördüklerimiz..

17 Ocak 2012

Galatasaray artık istediği oyunu sahaya yansıtıyor diyebiliriz. Muslera başta olmak üze takımı oluşturan tüm parçalar yavaş yavaş yardımlaşmayı öğrendiler.Takım olabilmenin sorumluluklarını sahada uygulamaya başlayınca Galatasaray ‘ın oyun felsefesi de sahayı kullanmaya başladı.

Bir kere Muslera ‘nın ne kadar iyi transfer olduğunu sonunda herkes anlamıştır diye düşünüyorum.Bu kaleci her şeyden önce çok iyi niyetli,zamanlaması mükemmele yakın ve herşeyden önemlisi doğru zamanda doğru hamleler yapmaya başladı.Defansta Ujfalusi bu bölgeye adeta ilaç oldu.Çek savunmacı’nın zaten kariyerinde nasıl bir oyun yapısı olduğunu çoğu zaman gözlemlemiştik.Gelen transferlerin takıma uyum sorunu da aşılınca Galatasaray kanatları hem daha isabetli kullanmaya hem de ceza sahası içinde gollük pozisyonlara daha kolay ulaşma şansı yakaladı.

Takım çok koşuyor,mücadele gücü yüksek ve dayanıklılığı fazla… İlerde Elmander durdurulması çok zor bir oyuncu.Keza Baros ta ona tekniği ile eşlik edince durdurulması zor adam sayısı 1 den 2 ye çıkmakta…

Karabükspor maçında gördük ki rakip zayıf ta olsa oyun disiplinlerinden taviz vermiyorlar.Orta sahada Emre çolak gibi genç oyuncuları kullanılması ileri görüşlülüğün bir göstergesi…

Karabükspor geçen sene ki kadrosunu mumla arayacak.Neden bu tür takımlar istikrarlı bir biçimde kadrolarını koruma gayreti içerisine girmezler…anlamak zor.

Galatasaray sağlam defans yapısı ve geriden soğukkanlılıkla oyunu okuma ve kurma gayreti olduğu sürece kolay kolay hata yapacağa da benzemiyor.Sonuç olarak şu belli oldu ki bu sene ligin en favori ekiplerinden birisi ile karşı karşıyayız…

https://twitter.com/#!/oguzakdeniz

http://zoomlabakalim.blogspot.com/

28 Ocak 2012 Cumartesi

Voleybolumuza yakından bakalım..

Ülke Sporumuz Son günlerde bir çok branşta aldığı önemli dereceler ile adından söz ettiriyor. Özellikle Voleybol 'da son olarak Güneş Sigorta ve Fenerbahçe'nin aldığı sonuçlar ile gurur duyduk. Ancak başarı uzun zamandır geleceğinin sinyallerini çoktan vermişti. Hem Milli takımlarımızın hem de klüp takımlarımızın yapmış olduğu aşama ; doğru yönetim biçimleri, doğru yabancı oyuncu ve hoca seçimleri ile birleşince senelerdir arzu ettiğimiz yere bir anda çıkıverdik.

Voleybol da İtalyan takımlarının kupalara ambargosunu kırmak uzun yıllar aldı. Üstelik İtalyan takımlarının yanına bir de son yıllarda yaptığı yatırımlar ile büyük hedefler peşinde koşan Rus ve Fransız takımları da eklenmişti. Sonuç ortada...

Oysa ki hem Futbolumuz da hem de basketbolumuzda son yıllarda büyük bir duraklama devri yaşanıyor. 2000 yılında Fatih Terim'in çalıştırıcılığında Galatasaray'ın yakalamış olduğu başarıdan sonra diğer kulüplerimizin elde ettiği önemli bir başarı yok. Elbette ki Fenerbahçe 'nin Şampiyonlar ligindeki başarısını unutmuyoruz. Ancak sizce bu yeterli mi ? Neden ülkemize büyük umutlar ile geldikten sonra, forma şansı bulamayan yabancı oyuncular ülkemizden ayrıldıktan sonra başarıları ile gündeme geliyorlar ?

Ya da neden Uzun süreli sözleşmeler ile kulüplerin sahadaki tüm sorumluluğunu alan Antrenörler futbolun için de her zaman var olan yenilgilerden sonra en ufak bir başarısızlıkta ülkemizden ayrılıyorlar...?

Sezon ortasında devraldığı bir takımla bile o sezonu tamamlamayan antrenörleri de görmeye başladık. Türkiye liginde elbetteki futbolun seviyesi her geçen gün gelişiyor. Anadolu takımları modern tesisleri, taraftar ve yerel medya desteği, getirmiş oldukları yabancı oyuncuların kalitesi ile her geçen gün aşama kaydediyorlar.

Geçtiğimiz sene bu anlamda Bursaspor 'un şampiyonluk kupasını kaldırması bu takımların hakikaten hem vizyonunu geliştirdi hem de önlerini açtı. Ancak 3 büyük klübümüz de maalesef aynı gelişmeyi göremiyoruz.. 4. büyük olarak adlandırdığımız Trabzonspor ise Şenol Güneş ile anlaşarak ve antrenörünü her fırsatta destekleyerek belki de son yılların en doğru işini en doğru zamanlama ile yaptı.

Peki ya Basketbol da durum farklı mı ? Aydın Örs zamanında başarıdan başarıya koşan ve Türkiye ligini çoğu zaman yenilgisiz tamamlayan Efes pilsen artık hem lig de hem Avrupa da istediği sonuçları alamıyor. Takımda bir yerli oyuncu iskeleti maalesef kalmadı. Avrupa'dan getirilen ve sadece günü kurtarmak adına takıma adapte edilen yabancı oyuncular yerli oyuncuların da önünü kesti.

David Blatt döneminde biz bu takımın sahaya tamamen yabancı bir beş ile çıktığını görmedik mi ? Şu soruyu sormak gerek. Son dünya şampiyonasında aldığımız 2. lik bizim Milli takımlar düzeyinde gerçek yerimizi belli ediyor mu ? Milli takım elbette ki küçümsenmeyecek bir başarıya imza attı.

Ancak saha ve seyirci desteğini bu kadar iyi kullanmasaydık yerimiz acaba ne olurdu ? Ve diğer takımlarımızın Avrupa kupalarında aldığı sonuçlar üç aşağı beş yukarı hemen hemen aynı. Burada belki sadece Karşıyaka takımını biraz öne çıkarmak lazım. İzmir 'in köklü klübü hakikaten yüksek bütçeli takımlar arasında elde etmiş olduğu çeyrek final ile önemli bir başarı elde etti. Dört yabancı ile oynamaları elbette ki kullandıkları bir hak. Ancak Birkan, Furkan gibi genç oyunculara hak ettikleri süreleri vermelerini asla ihmal etmediler.

Ve oynatmış oldukları yabancı oyuncuların bir çoğu ile geçen sene de beraberdiler. Demek ki istikrar yeri gelince başarıyı da beraberinde getiriyor. Son yıllarda Efes pilsen' e gelen yabancı oyuncu ve antrenör sayılarını hesaplarsak istikrar kavramının önemini bir kez daha hatırlarız.

Artık hem Futbolumuz da hem de Basketbolumuz de bu yaşadığımız duraklama döneminden sıyrılmamız gerekli. Yarın Milli takım önemli bir maça çıkacak. Bu maçta Milli takım kadrosunda pek çok genç sporcu yer almakta. Belki de bu kadro uzun zamandır Avrupa da forma giyen genç gurbetçilerinde çağrılması ile gelecek yılların milli takım kadrosunun oluşturulması için bir fırsat olacak.

Avusturya eski gücünde değil. Bir zamanların futbol ülkesinde ne Herzog gibi bitirici bir forvet ne de Polster gibi sprintleri kuvvetli bir oyuncu var. Ancak onlar da geleceğin Milli takımını yaratmak istiyorlar. Bu yüzden kadroları genç isimler ile dolu. Genç ve yetenekli isimler. Bu isimler den Marc Janko 'ya ise dikkat demek istiyorum. Her zaman için maç öncesinde favori bellidir. Ancak rakibine saygı duyarsan sahada kazanırsın. Umuyoruz istediğimiz galibiyeti alırız.