17 Ocak 2011 Pazartesi

Seotez.com ödüllü yarışma

Seotez.com ödüllü yarışma )


birinci ödüllü yarışması başladı!Twitter hesabı blogu yada forum sitesi olan herkesin katılabilceği yarışmada ödüllerde
dikkat çekici.Ödüller

KODAK EASYSHARE C160 DİJİTAL FOTOĞRAF MAKİNESİ
Casio Bay Active Dial A-188WA-1A
PHILIPS 10 Watt RMS, 1+1, Beyaz/Siyah Hoparlör

Yarışma kuralları ve katılmak için http://www.seotez.com/blog/seotez-odullu-yarisma.html bakabilirsiniz
Ayrıca yarışma sponsoru alisveris.com un canon eos 550D ürününe de bakabilirsiniz.

16 Ocak 2011 Pazar

Son Şampiyon

Bursaspor geçen sene yakalamış olduğu başarıyı asla tesadüfler sonucu yakalamadı. Takım geçen sene ligde rakiplerinin şansız puan kayıpları ile elbette kendine avantaj sağladı. Ancak kadro yapısı, arkadaşlık, uyum, istikrar gibi faktörler Sağlam ın teknik becerisi ile şekillenince başarı kendiliğinden geldi. Bu sene ise Şampiyonlar liginde alınan başarısız sonuçlar, yabancı transferlerinde isabetsiz seçimler, sahada top paylaşımı ve oyun kurgusu zaafları takımın geçen sene yakaladığı istikrarı bu sene içerisinde istenilen seviye de gösterememesine neden oldu.

Eğer ki Bursaspor başarıya aç, Avrupa'da devler liginde kendisini göstermeye ihtiyacı olan genç ve profosyonel futbolcular transfer edebilseydi şampiyonlar liginde alınan 1 puandan çok daha fazlası elde edilebilirdi. Şu anda Türkiye liginde bulundukları konum kimseyi kandırmasın. Bu birçoklarına göre başarılı sayılabilir. Ancak Bursaspor bu elde edilen puandan çok daha fazlasını elde edebilirdi. Neden özellikle daha önce Avrupa maceralarında başarısız olan insua, Nunes gibi yabancı oyuncular tercih edildi? Orta sahada takımı idare edebilecek, kontrollü oyunu top ona geldiğinde başlatabilicek, forveti tekniği ile besleyebilecek bir 10 numara alınamadı? Şimdiye kadar Pingel, Sorloth, Kishisev, Vidolov, Baliç Mususi gibi kaliteli yabancı oyuncuları almayı başarabilmiş bir takım için bu sene yapılan transferlerin hiç de iyi olmadığını söyleyebilirim.

İnsua yeteneklerine kimsenin bir şey diyemeyeceği bir oyuncu. Ancak Türkiye liginde eski performansından bir hayli uzaktı. Ya golcü diye alınan Nunes? Ne zaman katkı sağlayabildi ki? Fizik gücü yeterli ancak tekniği, ceza sahası içerisinde bulunduğu nokta ve koşuları açısından çok zayıf bir futbolcu. Gerçi bu özelliklere sahip olsa onu halen Yunan liginde izliyor olabilirdik. Peki ya Steinert?

Neden şimdiye kadar kariyeri istenilen seviyeye gelememiş bir oyuncuya takımın kapıları açıldı? Keza bu oyunculara Trabzonspordan ayrıldıktan sonra kariyeri vasat bir performansla seyreden Stepanov, İsveç ümit Milli takımı ile kendisini kanıtlayan ancak hem tecrübesi hem de kalitesi o pozisyon için yeterli olmayan Svensonu da sayabiliriz..

Aslına bakarsanız İvankov bile geçmiş senelerdeki İvankov değil. Takımın en tecrübeli oyuncusu olarak takımın zor duruma düştüğü anlarda en gerideki adam olarak daha fazla oyuna katılmasını beklemek hakkımız. Takım forvette etkisiz, kenarlardan sadece emektar Ali Tandoğan ve genç Volkan Şen'in ellerine bırakılmış, orta alandan yeterince forvete top taşıyamayan ve pres yapamayan bir görüntü çiziyor.

Rakipler top kalecinin elinden çıktığı anlarda ortasaha ve hücumlarını Bursa ceza sahası içinden başlattıklarında kaybedilen her top tehlike yaratıyor. Ömer Erdoğan ve Stephanov bu noktada daha fazla sorumluluk almalı, orta alanda Ergiç geçen seneki kalitesini sahaya yansıtmalı, Sercan, Turgay, Volkan gibi oyuncular geçen seneki tecrübelerini anımsamalılar.

Bursaspor elbette ki yıldızları ile bu sene de şampiyonluğu kovalamak istiyecek. Ancak tüm takımların ara transfer döneminde kadrosunu takviye edeceği ve yarım sezonun hatalarından gerekli dersleri çıkaracağı unutulmasın. Antrenör Sağlam'ın Türk futbolu için bir şans olduğuna inanıyorum. Eğer ki Bursaspor iç saha maçlarında temposunu koruyabilir, gücünü rakibine yansıtabilirse dış saha maçlarında zaten hücum futbolunu benimsemiş takımın; başarı çıtasını daha da yükselteceğine inanıyorum. Bu potansiyel bu şehir de ve bu takımda var.

Gordon Milne bile bu kadarını beklemezdi. Ya Schuster ?




11 Ocak 2011

Futbol bir sonuç oyunudur. Saha içerisinde ne kadar mücadele ederseniz edin, ne kadar iyi oynarsanız oynayın eğer ki fırsatları değerlendiremiyorsanız kaybetmeye mahkumsunuz . Ve zaman sadece galip geleni hatırlıyor ne yazıkki. Beşiktaş ın senelerdir en büyük zaafı efsane üçlüsü olan Metin, Ali, Feyyaz dan sonra gol noktalarında etkili vuruşlar yapabilen , topu ceza sahasına hapseden bitirici ileri uç elemanlarından yoksun oynamasıydı.

Evet Beşiktaş zaman içerisinde elbette ki bu bölgeye yabancılar da dahil takviyeler yaptı, hatta zaman zaman başarılı da oldu ancak nedense bu oyuncular bu efsane üçlü gibi kalıcı olamadı . Zaman içerisinde ileri uca pek çok oyuncu geldi, gitti.

İngiltere’nin Qpr takımından gelen Les Ferdinand bu bölgeye yabancı oyuncu takviyesinin Stankoviç döneminden sonra ilk meyvesiydi. Gençti, Öğrenmeye açıktı ve en önemlisi yetenekleri ile gelecek vaad ediyordu. Zaten zaman geçtikçe Teknik direktör Gordon Milne vatandaşı olan bu genç çocuğu en iyi şekilde işlemesini de bilecekti. Ve Ferdinand Beşiktaş forması ile gerçekten iyi maçlar çıkardı. Ülkesine döndükten yıllar sonra Dünyanın tanıdığı bir golcü olarak sık sık olumlu anlamda Beşiktaş’ın reklamını da yapacaktı.

Beşiktaş taraftarı Gençlerbirliğinin Andre Kona , John Mousheu ve sihirbaz David Khuse hamlesi ile beraber getirdikleri Fani Madida gibi bir oyuncuyu çok sevmişti. Hatta Madida'nın istikrarı Türkiye de pek çok kimseyi şaşırtmıştı. Daha sonraki yıllar da İngiltere ‘nin Everton takımından gelen Daniel Amokachi, İtalyanların dünyaca ünlü takımı Roma da kiralık oynarken İstanbul macerasına başlayan John Carew , Fransanın Lens takımından geldiğinde kimsenin Beşiktaş ile bu denli özdeşleşeceğini tahmin etmediği Pascal Nouma ile bu bölgeye çare arandı . Başarılı da olundu.

Ancak yine de bu oyuncuların haricinde alınan Stefan Kuntz, Osvaldo Nartallo, Arield Stavrum , Ailton, Musa Ohen gibi isimler de Beşiktaş'ın gol sıkıntısı derdine çare olamadı. Ancak gözlerden kaçan bir nokta vardı. Beşiktaş bu bölgeye yerli oyuncu maalesef yetiştiremiyordu. Beşiktaş'ın altyapısından çıkıp ileri ucunda başarı ile oynayan Nihat Kahveci dışında istikrarlı ve üretken bir santrafor bulunamadı. Bu bölgede zaman zaman İlhan Mansız ve Ahmet Dursun ile formül arandı.

Şimdiler de ise Beşiktaş kadrosunu Portekiz kökenli, dünya futbolunda hatırı sayılır kariyerlere sahip 3 oyuncu ile güçlendirdi. Bu oyunculardan belki de en çok gelecek vaadedeni Hugo Almedia. Uzun boylu, güçlü, çevik, gösterişsiz fakat yararlı. Top tekniği son derece iyi ve en önemlisi ceza sahası içinde bitirici vuruşlara sahip.

Orta sahada Fernandes'in çalışkanlığı, Ernst' in üretkenliği , Guti ve Queremanın bireysel yetenekleri ile birleştiğinde Beşiktaş orta sahası ister istemez rahatlıyacak. Kanatlar da Simao ve İbrahim in sürati ve çalışkanlığı takımın orta sahası zenginleşicek. Üstelik defansın hemen önünde orta sahayı besleyebilecek Marco Aurelio gibi önemli bir oyuncu da var. Böylesine alternatifli ve potansiyeli yüksek oyunculardan kurulu bir kadro en fazla Teknik direktör Schuster in işine yarayacak.

Beşiktaş kadrosu bu gün dünyada her takımın antrenörünün görmek isteyeceği türden bir kadro. Ve bu kadronun başarılı olmak dışında hiçbir alternatifi yok. Bu belkide yeni dönemde Beşiktaş' ı en fazla zorlayacak sıkıntı. Ancak Beşiktaş ileriki yıllarda sıkıntı çekmek istemiyor ve ileri ucundan daha fazla verim almak istiyorsa mutlaka bu forma ile özdeşleşicek genç , çalışkan ve özverili bir isim yaratmalı. Bu genç isim uzun yıllardır altyapıdan çıkamıyor ve görevi a takıma oyuncu yetiştirmek olan altyapı takımlarının hepsi o genci özlemle bekliyor.
Özlenen Hidayet geldi

07 Ocak 2011

Hidayet çok enteresan bir oyuncu. Dünya basketboluna böyle yetenekler neredeyse 10 yılda bir geliyor.

Ruslar Andrei Krilenko, Almanlar Henning Harnisch, Yunanlılar Nicos Economou ile belki bu şansı yakalamışlardı. Ancak Hidayet bütün bu isimlerden komplike bir oyuncu.

Neredeyse 5 pozisyonda birden istendiği anda oynayabilir. Yüzü ve sırtı dönük oynamaktan kaçınmayan, ‘sıze'ını ve gücünü ortaya koymaktan çekinmeyen bir oyuncu. Onu ilk kez yıldız Milli takımında özel turnuvalarda izlerken böylesine büyük bir yıldız olacağına inanmıştık. O zamanlar çelimsiz fiziği ve eksik atletik yetenekleri ile yine de farkını ortaya koyuyordu.

NBA'de ki ilk takımı Sacramento Kings onun gerçekten tecrübe kazanabileceği ve takımın diğer Avrupalı yıldızları olan Divac ve Stojakoviç ile birlikte oyununu geliştirebileceği bir ekipti. Hidayet sonraki durakları olan Spurs ve Magic formaları ile de kendisine güvenenleri yanıltmadı. NBA de ilk kez forma giydiği yıllarda topu potaya atmaktan çekinen, potaya bakmayan hallerini hatırlayınca ne kadar büyük bir aşama kaydettiğine hepimiz daha net görebiliyoruz.

Hidayet’in sonraki yıllarda uğrayacağı duraklar da geçireceği zamanlar hiçte kendisinin beklediği gibi ona başarı getirmeyecekti. Raptors’ta top kullanımının kısıtlanması ve kendisi ile ilgilenilmemesi istatistiklerine direk yansıyor daha sonra takasla varacağı Suns forması ile de beklenen çıkışı gösteremiyordu. Son günler de ise Hido’yu tekrar eski takımında özlenen istatistikleri ile görüyoruz.

Alıştığı seyirci alıştığı takım ve kendisine güvenen bir coach ile tekrar çalışma fırsatı bulunca kendisini hatırlayıverdi. Oysaki zaten Hidayet bu idi. Hızlı hücumda rakip alanda dribling ve sahayı görebilme yeteneği kusursuza yakın. Bu hem takım arkadaşlarının işine yarıyor hem de rakip potaya bıraktığı sayıların miktarını arttırıyor. O artık 30 yaşlarını geride bırakmaya hazırlanan bir sporcu. Ancak henüz ondan görebileceklerimizin yarısını dahi görebilmiş değiliz.

Emin olun ki Hidayet eğer biraz daha kendisine güvenir ve takıma liderliğini hissettirebilirse parmağına bir şampiyonluk yüzüğü geçirebilir. Diğer temsilcilerimiz de oldukça iyi dönemler yaşıyorlar. Ersan Bucks’ta fazla forma şansı bulamasa da ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu hissettirdi. Oyunun neredeyse bütün fonksiyonlarında var. Hızlı, atletik, dış şutu olan ve ribaundçu bir uzun. İyi niyetli bir sporcu olması en büyük artısı. Genç Semih ise O'neal’ın yanında adeta stajyerlik sınavı veriyor. İstekli, çalışkan ve kendisini her geçen gün kendisini geliştiriyor. İlk zamanlardaki ürkekliğini atması kısa sürdü. Sırtı dönük pozisyonlarda artık eskisi kadar uzaktan potaya şut bırakmıyor, yükleniyor, mücadele ediyor.

Ömer Aşık ise uzun kolları , boyu ve gücü ile Chicago benchine renk getirdi. Ömer savunmada doğru zamanda doğru yerde. Çoğu zaman Deng ve Noah’ın yokluğunda faydalı. Özellikle potaya olduğu yerden uzanması ile adından söz ettiriyor. Onun da ilk beş başlayacağı günler gelecek.

Mehmet ise sakatlıktan sonra tekrar Utah formasına kavuştu. Bu takım ve şehir onu seviyor. Üstelik coach Sloan’ın artık neredeyse evladı gibi olmuş vaziyette. Utah takımı geçmiş yıllara nazaran onun yokluğunda bile istikrarlı bir görüntü çizdi. Onunda katılımı ile çok daha başarılı sonuçlar alacaktır. Forma giydiği maçlarda bile ne kadar yararlı ve gösterişsiz oyununa rağmen önemli bir oyuncu olduğunu hatırlattı. Umarım parmağında ki yüzüğe bir yenisini kariyeri boyunca bir kez daha takar.