6 Mayıs 2012 Pazar

Tribünden hayata yansıyanlar...

Sosyal Medya kabul edilmeli ki yazılı basını çoğu noktada 2. plana attı. İnternet Medyası ile sürekli olarak çekişmede olduğu da kesin. Ancak burada gözden kaçmaması gereken nokta aynı anda yüzlerce haber ve yoruma sosyal medyada ulaşmak mümkün. Elbette bu reklamcılık alanında da reklamı yapılan ürünün aynı anda yüzlerce kişiye ulaşması ve dağılması demek… Bugün sadece sosyal medya kullanılarak popülerliğe ulaşmak mümkün. Geçmişte müzikaller, sinemalar, tiyatrolar, da bile edilmeyen popülerlik bir anda sosyal medya araçları ile gelebiliyor.
Hatta yakın zamanda sadece sosyal medya da reklamı yapılan sanat dalları göreceğimiz de kesin. Yalnız burada önemli olan nokta doğru bir anda ortaya çıkmak ve desteklenmek olmalı. Örneğin bugün binlerce hayranı bulunan bir sanatçı bile web sitesi ile uğraşmak yerine Twitter hesabı ile vakit geçirebiliyor. Avrupa”da en fazla sosyal medya ile haşır neşir olunan ülkelerden bir tanesi Türkiye. Şehir olarak bir sıralama yapılsa İstanbul’un ilk sırayı alacağı kesin gibi. Ancak çoğu zaman bazı konuları sosyal medyada konuşmayı ve sınıflandırmayı başaramıyoruz. Nasıl ki internet medyasında kategorize olarak sınıflandırılan internet siteleri artık rağbet görüyorsa sosyal medyada da paylaşımların ve tartışmaların bu noktada gelişmesi gerekmiyor mu ? Örneğin ülkemizdeki trafik kazaları, yol durumları, veya farklı noktaları daha fazla gündeme getirmenin ve önlemenin bir yolu olamaz mı bu tür mecralar ? Eğlenmek kadar öğrenmek de gerekli sanırım günümüzde..

25 Nisan 2012 Çarşamba

Küllerinden doğan bir takım... Fenerbahçe...

Fenerbahçe Galatasaray derbisi ile bu hafta sonunda lig’ in sıralaması iyice belli olacak. Galatasaray ‘ ın harcamış olduğu transfer bütçesi, almış olduğu oyuncular ve harcamış oldukları mesai ile ilk 3 sırada yer alacağı zaten belli idi. Ancak bu sene hiç tartışmasız gündemden düşmeyen ,düşürülmeyen ender takımlardan Fenerbahçe ‘nin performansı pek çok futbol severi şaşırttı. Tabi bunda hiç tartışmasız Fenerbahçe taraftarının takımı ile bütünleşmesi ve onu bu zorlu dönemde hiç yalnız bırakmaması kilit rol oynadı. Bu birliktelik gerçekten her türlü takdire de şayan. Niang ‘ın gidişi ile Fenerbahçe forveti yara alır dediler, Almadı. Lugano ‘nun yokluğunda defans hattı zorlanır dediler. Eksikliği hissedildi ama o da unutuldu. Bilica’nın takım için yaratmış olduğu şanssız durumlar bile gündemden düştü . Andre Santos ve Emenike ‘nin gidişleri bile mazide kaldı. Fenerbahçe her dönem kendi kahramanlarını yaratmayı öğrendi. Bir dönem Stoch ‘un yükselen form grafiğinin peşinde takım olarak toplandılar. Şimdi de ; Baroni ve Moussa Sow ‘un yaratıcılığı ile sonuca ulaşacak futbol olgunluğunu gösteriyorlar. Hiç kuşkusuz bu çıkışın ve güzel futbolun yaratıcıları İstikrar sürerken alınan Samsunspor mağlubiyeti gibi maçlara çok ta fazla takılmadan her maç sahaya farklı bir oyun anlayışı ile çıkmak olmalı. Zaten bu takım iç saha maçlarında neredeyse hiç kaybetmiyor. Deplasmanlarda ise zaman zaman zorlandığı gerçeğini de görmek gerek. Son Trabzonspor maçı Avni Aker de oynanan ve berabere biten maç gibi pek çok benzer kareye sahne oldu. Ancak bu defe Fenerbahçe hem savunma da daha dikkatli hem de cılız Trabzonspor orta sahasını daha fazla kontrol eder nitelikte futbol oynadı. Yine Alex ‘ in üzerine oynadı Mehmet topuz. Caner ve Gökhan gönül hücuma çıkışlarda çoğu kez forvet adamlarının arkasında sürpriz gol vuruşları aradı. Burada kendilerine bir serbestlik tanındığı aşikar… Yenilen 2 .ci Fenerbahçe golünde Colman ‘ a yapılan 3 kişilik presi ve sonrasında Trabzonspor defansının nasıl hazırlıksız yakalandığına bakın.
Bu gol maçın özeti idi aslında. Fenerbahçe bu maçı daha çok istedi, daha çok koştu ve kadro olarak kalitesinin karşılığını aldı. Fenerbahçe her açıdan Trabzonspor ‘ u sürklase etti. Galatasaray karşısında da şansları hiç olmadığı kadar fazla. Çünkü bu zor dönemecin kendine güven açısından en rahat maçlarından birini oynayacaklar.

Sosyal Medya bir nehir gibi..

Artık bütün gündemi Twitter ve Facebook üzerinden takip ediyoruz. Hiç kuşkusuz Zuckerberg bile Facebook’ u kurarken paylaşımların bu kadar artacağını ve insanların bu kadar konuşacak şeyi olduğunu beklemiyordu. Amaç belli idi. Yeni insanları kendi sosyal iletişim ağlarına çekmek ve kendi komünitesini oluşturmak. Ancak zamanla facebook ve twitter büyük birer reklam mecrasına dönüştü. Kimi reklam yapan firmalar bu rüzgarı hissetti ve önlemini erkenden alıp yola koyuldu. Kimisi ise halen ne yapacağının farkında değil. Bu şuna benzer biliyor musunuz .. Araba firmalarının bir çok galerileri vardır. Her yerde görebilirsiniz. Ancak araba ile ilgilenmiyorsanız size gezmesi cazip gelmez. Oysaki çok ta benimsemediğim bir yöntem olsa da sokakta arabanızı sergiler ve insanlara küçük hediyeler verirseniz yeni müşterilere ulaşmanız da daha olasıdır. Yakın bir gelecekte herkesin çok daha fazla söyleyecek sözü olacak. Bu yüzden facebook ve twitter gibi platformları bir günlük gibi kullanacağımız zamanlar da yakındır. Çoğu insan o gün yaşadıklarını bu platformlara karakter sınırlamasına takılmadan aktarabilecek ve paylaşıcak. Hatta bu platformlarda şimdiden başlayan sivil toplum örgütlenmeleri ve insanların gerek kendi muhitlerinde ki insanlarla gerekse aynı zevkleri paylaştıkları insanlarla daha aktif bir iletişime geçecekleri de muhakkak.
Ve tabiki önümüzdeki 1 ,2 yıl içerisinde yeni mecralar da türetilecek. Yalnız kolay arayüzleri olan ve kullanım rahatlığı sağlayan platformlar tutunacak. Örneğin yeni çıkan pinterest ‘ in tutulma olasılığı son derece zayıf özellikle ülkemizde. Biz samimiyeti seviyoruz. Bu reklamda da alışverişte de sosyal medya dada böyle. Bu yüzden sanatçılar ve sporcular çoğu zaman takipçilerine birinci ağızdan mesaj vermeyi tercih ediyorlar. Yakın bir gelecekte ise bu tip platformların özellikle daha fazla para kazandıracağı da aşikar…Neden takip edilen biri iseniz sayfanıza reklam almayasanız.? Sosyal medya bir nehir gibi… Bazen akacağı yeri bulamasa da bir şekilde kendi mecrasını yaratıyor. https://twitter.com/#!/oguzakdeniz http://zoomlabakalim.blogspot.com/

13 Nisan 2012 Cuma

Futbolumuzun Ziyaretçileri

Türkiye ligine şimdiye kadar pek çok yabancı antrenör geldi, gitti . Bazılarını çok sevdik, bizlerden biri gibi benimsedik, bazılarına ise bir türlü kanımız ısınmadı. Başta Alman ve Yugoslav olmak üzere bir çok milletten çalıştırıcılar kariyerinin ya sonlarında ya da başlarında ülkemizi tercih ettiler.

Elbette kariyerinin en verimli günlerinde Türkiye ye gelip takım çalıştıranlar da oldu. Jupp Derwall ‘ in Mustafa Denizli ‘yi yetiştirmesi ve ülke futboluna armağan etmesi, Galatasaray’ın Derwall döneminde önemli bir futbol vizyonu yakalaması, sonrasında ise öğrencisi Denizli ile Şampiyon kulüpler kupasında yakaladığı yarı final gibi örnekler çok çok az..

Ancak Alman ekolü sarı kırmızılı takımda Karl Heinz Feldkamp,Rainer Hollman,Michael skibbe ile birlikte devam etti. Feldkamp döneminde yaşanan başarılı sonuçlar diğer anterenörler zamanında maalesef tutmadı. Fenerbahçe ise Veselinoviç dönemi ve sonrasında pek çok anterenör değiştirsede Carlos Alberto Perreira döneminde aldığı sonuçları ardından gelen Sebastiao Lazaroni döneminde elde edemedi.

Öyleyse Antrenörlerin ekolünden çok sahip oldukları futbol mentalitesi ve kültürleri çok büyük önem arzediyor. Bugün Carvalhal gittiğinde biraz bunları düşündüm. Deneyimli olduğu kadar hedefleri olan, takımına ve taraftarlarına bağlı, sempatik ve içten bir antrenördü Carvalhal. Beşiktaş ta kaldığı dönem de bir anda tesadüfler sonucu takımın başına geçsede bu takımda daha çok kalmayı mutlaka hakkediyordu. Tıpkı Fenerbahçe de zamanında Holger Osiec ve Guus Hiddink ‘ in daha çok kalmayı hak etmesi gibi.

Oysaki biz Werner Lorant,Hans Peter Briegel, Nevio Scala , Frank Rijkaard , Louis Aragones gibi teknik direktörlere dünyanın şansını vermiş bir futbol ülkesiyiz. Tabiki bu antrenörlerin içerisinde Rijkaard ,Aragones gibi kariyerli isimler de olsa almış oldukları sonuçlar açısından ortak yanları bir hayli fazla.

Çoğu bulunduğu ülkenin futbol dünyasına uyum sağlamada tam randıman verememiş isimler. Oysaki Daum, Gordon Milne, Mircea Lucescu gibi antrenörler hem ülkemize hem de ligimize tamamen alışmış ve katkı sağlamayı başarmış antrenörler olarak tarihe geçti.

Bu yüzden antrenör seçerken sadece kariyer ya da tecrübesi pek te önem arz etmemeli. En önemli nokta futbolumuzun dinamiklerine sağlayacağı uyum ve başarı hedefleri olmalı.

5 Nisan 2012 Perşembe

FENERBAHÇE'NİN ŞANSI...

Bir Trabzonspor Fenerbahçe maçı geride kaldı. Aslında her iki takımda da genel anlamda bir form düşüklüğü vardı . Puanlarının birbirlerine çok yakın olması dışında son yıllarda yolları da oldukça kesişti bu iki takımın. Fenerbahçe Trabzonspor a göre maça daha istekli başladı diyebiliriz. Trabzonspor İnter galibiyeti dışında bu sene hem şampiyonlar liginde hem de lig de istediği sonuçları alamadı. Kimse kendini kandırmasın. Yapılan yatırımlar,alınan bir sürü yabancı futbolcu Trabzonspor un en azından gruptan çıkmasını sağlamalıydı. Dolayısıyla alınan puanlar sadece teselli ikramiyesi oldu.

Trabzonspor da bir takım şeylerin değişmesi gerekli. Orta saha da Alanzinho ,Colman ikilisinin zaman zaman aksasa da çalışkanlığına diyecek bir laf yok. Ancak defansta Chech ve Giray ikilisi istenilen uyumu bir türlü sergileyemiyor . Chech’ in tecrübesi takım için yeterli olsa da henüz ortaya koyduğu oyun yeterli değil. Fenerbahçe yine Alex ‘in çabaları zaman zaman Ziegler’ in sol kanattan derinlemesine sivrilişleri zaman zaman da Mehmet topuz ‘ un doldur boşaltları ile tehlikeler yarattı.



Trabzonspor da mutlaka sağlam bir iki yabancı transferi şart gözüküyor. Paolo Henrique bu sene tam anlamıyla hayal kırıklığı oldu. Zaten Belçika da performans yapan yabancı futbolcuları almadan önce iki kez düşüneceksin . Fenerbahçe ‘ nin gol ayağı Sow ile aralarında dağlar kadar kalite farkı var.

Trabzonspor ne zamanki orta saha da topa basmayı ve volkan şen ‘ i kaçırmayı akıl etti ,güzel pozisyonlar yakaladı. Ben Burak ‘ ın çok daha iyi yerlere geleceğine eminim. Attığı gol beceri kadar ustalık kokuyor. Kesinlikle şans işi değil. Sonuçta her iki takımın birbirini çok fazla sıkmadığı bir maç izledik. Maçın en formsuzu ise tartışmasız maçın hakemi idi. Ofsayt pozisyonuna hiç girmeden ikili mücadeleler de verdiği kararların bazıları fazlası ile değişikti.

Beşiktaş tan ise bir Carvalhal geçti. Ne kadar profesyonel, takımını sahiplenen, mütevazi ve futbolu yaşayan bir antrenördü Carvalhal. Onun döneminde özelikle kendisinin de ayırdığı gibi Avrupa kupalarında braga maçının sonuna kadar takım gerçekten çok başarılı oldu. Madrid takımı büyük lokma idi .

Ancak onun şanssızlığı takım içindeki kendi vatandaşlarının ona olan tavırları yüzünden oldu. Portekizli , Portekizli ye bunu yapar mı diyeceksiniz ? Yaptı. Ben onun mutlaka bir gün Beşiktaş a döneceğini düşünüyorum. Zaten gidişi de zamansız oldu. Kalsa idi seneye çok daha farklı bir Beşiktaş izleyebilirdik…

http://zoomlabakalim.blogspot.com/
https://twitter.com/#!/oguzakdeniz

3 Nisan 2012 Salı

Blogger Modası

Son günlerde moda halinde yayılıyor. Firmalar kendi ürün sattıkları alanlarda paylaşım yapan blogger ları tanıtım etkinliklerinde bir araya getiriyorlar. Elbette günümüzde bloglara verilen önemin artması ve blog dünyasının gittikçe daha özgün bir hal alması bunda etken…
İnsanların fikirlerini özgürce ifade ettikleri, soru sordukları, paylaşım yaptıkları sitelerin de birbirini ardına açılması blogların önemini bir kez daha arttırıyor. Çünkü bloglar da da her ne kadar böyle soru cevap tarzı bir felsefe güdülüyor olmasa da insanların yorumları ile konuya farklı açılar katması olası…
Geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırmada twitter gibi mikro blogların reklam dünyasında öneminin ne kadar az anlaşıldığını ortaya koydu. Hakikaten eğer bir twitter hesabınız varsa takipçisi olmanız için bir firmadan yada kuruluştan özel mesaj almanız gibi bir durum sözkonusu bile değil. Aynı zamanda o firmaların ya da sayfaların özel bir kampanyası yoksa sayfaya doğru çekilmeniz de zor.
Bu yüzden twitter gibi sadece 140 karaktere sığdırılan mesajların dolaştığı ve kişileri etkileme gücü yüksek olan platformlara sadece yaptıklarınızın karşılığını alıyorsunuz. Bu yüzden aslında bu tarz paylaşım alanlarının daha etkili kullanılması da şart.

Bunu başarabilen Türkiye de çok az firma var. Bu yüzden az önce bahsettiğim soru cevap tarzı platform sitelerinin de bir şekilde firmalar tarafından bu işin içine çekilmesi ve ürünleri hakkında anlık feed backler alınması açısından önemli.
Hayat ve sosyal medya her geçen gün yeni anlayışlar ortaya koyuyor. Eğer atacağınız adımlardan birinde tereddüt yaşarsanız geri kalmanız olası…

Bizden söylemesi…





http://zoomlabakalim.blogspot.com/

https://twitter.com/#!/oguzakdeniz

25 Mart 2012 Pazar

Süper Ligin en iyisi kim olur ..?

Türkiye liginde aslında her şey beklenilen seyirde ilerliyor. Galatasaray kadro üstünlüğü,yıldızları ve antrenör farkı ile sadece bir adım önde. Sıralama da ardından gelen Fenerbahçe ve diğer takımlar her zaman olduğu gibi takipçileri. Burada tek sürpriz Fenerbahçe ‘nin performansı kesinlikle..

Fenerbahçe Galatasaray derbisinden sonra artarak yükselen bir form grafiğine sahip.Bunda da en büyük pay Kaptan Alex ‘ ait. De souza öyle bir sporcu ki… Sadece saha içinde değil saha dışında da örnek hareketleri ile taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanmış durumda. Evet fazla koşmuyor ; ama gerekli yerlerde koşuyor ve en önemlisi arkadaşlarını da koşturuyor. Bir oyuncunun sadece vücudu ile değil kalbi ve oyun zekası ile neler yapabileceğinin en güzel ispatı. Kaptan zor durumlarda takımının en büyük toparlayıcısı.

Belki de Galatasaray ‘ın Hagi ‘nin gidişinden sonra almış olduğu Felipe,Concecaio,Lincoln ,Misimoviç gibi futbolcuların yapamadığını tek başına rakip bir takımda yapıyor. Ancak geçtiğimiz yıllarda bu durumdan çok çeken ve orta alanın ortasına gerekli takviyeyi bir türlü yapamayan Galatasaray da bu sorunu bu sene takım oyunu ile çözmüş durumda. Her biri birbirinin tamamlayıcısı oyuncular ile saha da Fenerbahçe ‘nin aksine roller paylaşılmış durumda.


Hangi sistem daha sağlıklı derseniz elbette Galatasaray ‘ın ki demek gerekli. Ancak saha da Alex tipinde oyunculara da her zaman ihtiyaç var. Fenerbahçe keşke ligin ortalarına doğru basit hatalarla kaybetmiş olduğu maçları kaybetmese demek geçiyor içimden. Çünkü bu sene yaşadıkları durumlar neticesinde geldikleri nokta da inanılmaz.


Bir de Sivasspor gerçeği var. Onlar da eski günlerdeki formlarına tam olarak ulaşamasalar da uzun zaman sonra kendilerini yeniden hatırlattılar. Bu sene Grosicki, Eneramo , Suarez ve Kadir gibi usta ayakları ile güzel sonuçlar aldılar. Bir tebrik onlara…


Bir tebrik te file de Avrupa Şampiyonu olan sarı meleklere. Büyük bir bütçe ile kurulmalarına rağmen kaprissiz, arkadaşlığın ve dostluğun tavan yaptığı bir takım oldular. Saha da sadece sonuç almakla kalmadılar oynarken de keyif aldılar, keyif verdiler. Bu şampiyonluğu hak etmişlerdi… Sadece kutlamak kaldı bizlere onları..