11 Haziran 2011 Cumartesi

Fenerbahçe Şifreyi çözdü...

Herkesin dilinde Fenerbahçe'nin bugünlere gelmesinin altında yatan süreç var. Fenerbahçe nasıl oldu da 2.yarı da kendisinden hiçte beklenmeyecek sonuçlara ulaştı. Aslında cevabı çok basit... Fenerbahçe içinden yetişmiş, daha önce antrenörlük kariyeri orta derecede olan bir antrenöre sahip çıktı diye verebiliriz bunun cevabını... Aslında Aykut Kocaman Ankaraspor da almış olduğu dereceler ve yapmış olduğu transferler ile ilerisi için ümit vaat ediyordu. Daha önceki antrenör döneminde yapmış olduğu sportif direktörlük görevinin onun için bir tecrübe düşünürsek daha rahat sonuçlar alabilmesi için uygun ortamı da kendiliğinden bulmuş oldu.

Ligin ilk yarısında alınan vasat sonuçlara rağmen başkan ve klüp, antrenörünün arkasında durunca da başarı ister istemez kendiliğinden geldi. Fenerbahçe'nin bu başarıya ulaşmasında ki 2.önemli ise Alex de Souza. Brezilyalı milli takımında veya daha önce oynadığı klüpler de her zaman göz dolduran bir isim olsa da liderlik konusunda ilk defa taşın altına bu kadar elini soktu. Disiplininden, yardımlaşmadan, takımı organize etmeden kaçınmadı. Çok koşmuyor diye eleştirilmesine rağmen koştuğu alanlarda verdiği milimetrik paslar ve ceza sahasında ki golü koklama noktasında ki ustalığı Fenerbahçe ye çok şey kattı. Elbette başka faktörler de var.

Guiza ‘nın tekrar takıma adapte olmaya çalışılması, Lugano, Yobo ikilisinde ki ısrar, Orta sahada kolay kart gören futbolcuların uyarılması, Niang’ ve Dia gibi daha önce Türkiye liginin atmosferini tanımayan Senegal'li oyuncuların takıma çabuk adaptasyonu, Bilica'nın klübeye çekilmesi ve ilk defa kendi ceza sahası içerisinde kaleci de dahil olmak üzere bariz hatalara izin vermeyişleri bu galibiyetleri getirdi.

Tabii işin Trabzon tarafı da var ... Trabzonspor da özüne dönmenin ve yerli bir antrenör ile çalışmanın başarısını uzun zaman sonra ilk kez bu sene görecekti. İyi gittiler ancak 2. yarı başında almış oldukları fark belki de onları biraz rehavete itti. Ancak uzun yıllar sonra takım için ilk kez bu kadar ümit verdiler. Seneye onları çok daha güçlü ve zinde bir kadro ile görebiliriz. Bu sene istediği sonuçları alamayan Galatasaray ve Beşiktaş büyük atılımlar peşinde... Her iki takım içinde istenildiği gibi bir sezon geçmedi. Ancak görünen bir gerçek var ki seneye de işler Fenerbahçe'nin istediği gibi kolay olmayabilir... Transferler ve hazırlıklar bunu gösteriyor...

Sadece iki takım kaldı, ya diğerleri?

Bu sene lig gerçekten keyifli geçti. İstediklerini alan takımlar da oldu alamayanlar da. Ancak dört büyüklerin geneli açısından bu sene yaşanan ve yakın bir zamanda sonlanacak olan futbol ligimizin istendiği gibi geçmediğini söyleyebiliriz. Bakmayın Trabzonspor ile Fenerbahçe ‘nin ligin ilk iki sırasını paylaşmasına. Bu mücadele ye ne Beşiktaş ne Galatasaray dahil olamadı.

Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Büyük takımlar ile eskiden olduğu gibi Anadolu takımları arasında farkta kalmadı. Her takım her takımı rahatlıkla yenebiliyor. Bu da futbolumuza lezzet veriyor .

Fenerbahçe aslında hiç te iyi başlamadığı bir sezonda antrenörüne güvenmenin ve arkasında durmanın semeresini gördü. Aykut Kocaman ve ekibi elindeki geniş kadronun avantajlarını kullanmanın yanı sıra Daniel Guiza‘yı kazanarak, Bilica ve iyi çalışmayan diğer futbolcuları ilk onbir’in dışında tutarak Yobo, Lugano ikilisine güverenerek oldukça iyi bir iş çıkardı. Fenerbahçe forvet hattı son derece kuvvetli oyunculardan yer almasına karşın orta saha da Alex’in yaratıcılığına ayak uyduran pek oyuncu çıkmaması yüzünden randımanlı oynayamıyordu. Stoch‘un verimsizliği ve Selçuk‘un istikrarsızlığı, diğer oyuncuların kolay kart görmeleri bir çok açıdan Fenerbahçe'yi etkiledi.



Oysaki Trabzonspor yine formsuzluk ve benzeri sıkıntılar olmasına rağmen takım oyununa daha çok yatkın olan ekip görüntüsündeydi. Yattaranın eski günlerini mumla aratması, gelen Polonyalılar dan Glowacki haricinde tam anlamı ile verim alınaması, Teofilo Gutierrez gibi bir oyuncunun takımdan ayrılması Bordo Mavililer için hesapta olmayan durumlardı. Buna rağmen Colman‘ın orta saha da Selçuk ile birbirlerini çok iyi tamamlamaları zaman, zaman Alanzinho nun bu bölgeye olağanüstü bir destek vermesi, defans bloğunda Egemen, Giray gibi oyuncuların çoğu zaman performanslarının üstlerine çıkmaları da artı değerlerdi. Üstelik Trabzonspor uzun yıllar sonra ilk defa doğru bir çalıştırıcı tercihi ile bu noktaya geldi.

Beşiktaş ve Galatasaray gibi büyük takımlarımız ise hocalarına başlangıçta duydukları güveni maalesef ligin sonlarına doğru veremediler. Oysaki ilk sezonunda bir Antrenörden başarı beklemek yerine ondan faydalanıp ilerleyen dönemlerde uzun vadeli çalışma metotları ile başarıyı elde etmek gerek.

Şimdi Ligin bitimine doğru Hem Trabzonspor hem de Fenerbahçe‘nin riskli maçları var. Aslında Rakiplerin seviyesi birbirinden çok farklı değil. Bu noktada birbiri ile daha iyi kenetlenen, taraftarını arkasına alan ekip başarıya ulaşacak gibi gözüküyor. Asıl beni ilgilendiren ve hoşuma giden hadise de Türk futbolunda Milli takımlar düzeyinde henüz istenen noktaya gelemesek tek lüpler arasında ki futbol mantalitesi farkının giderek azalması. Taşları doğru oynayan, profesyonel yaklaşan ve uzun vadeli düşünen kulüpler kazanıyor..Güzel olan da bu spordan keyif almak değil mi..?

15 Mayıs 2011 Pazar

FUTBOLUN F'Sİ....

Şu anda birinci ligde puan durumuna bakanlar dört büyükleri birlikte göremedikleri bir manzara ile karşılaşıyorlar. Aslına bakarsanız geçen sene Bursaspor ‘un şampiyon olması ile yavaş , yavaş futbolumuz da bir şeylerin değişeceği sinyalleri verilmişti. Artık Anadolu kulüpleri uzun zamandır doğru altyapı hamleleri, tesisleşme yönünde attıkları sağlam adımlar ve getirmiş oldukları kaliteli yabancılar ile büyük kulüpler ile çok rahat mücadele edebiliyor. Şimdi Bursaspor ‘un her ne kadar geçen sene yaşamış olduğu başarıdan uzaklaşsa da yaşamış olduğu istikrara birlikte göz atalım.Sağlam’ın takımı bu sene kalede Dimitar İvankov ‘un yaşamış olduğu formsuzluğa, defans bloğunda özellikle Şampiyonlar liginde büyük hatalar yapmasına ve yenilgiler almasına rağmen yine de 3.sırada bulunuyor.

Sezon ortasında Glasgow Rangers takımından gelen Kenny Miller gerçek anlamda bir santrafor. Ceza sahası içerisinde nokta atışları bu kadar isabetli bir oyuncuyu uzun zamandır futbolseverler göremedi. Aslına bakarsanız hücumda partneri olarak getirilen Altidore’ dan çok daha iyi bir oyuncu getirilse Bursaspor forveti çok daha rahatlar. Sercan ‘dan verim alınamaması ve transfer söylentileri, Volkan Şen ‘in yaşamış olduğu sorunlar, Turgay Bahadır ‘in bir türlü İlk on bir ‘e adapte edilememesi bu sıralamayı getirdi diyebiliriz.

Şampiyonluk yarışında ise şu anda Fenerbahçe ile Trabzonspor sürekli yer değiştiriyorlar. Şenol Güneş ‘in felsefesi, Burak yılmaz ‘ın gol yollarında ki artan grafiği, Umut Bulut’un özellikle asist anlamında sorumluluk alması, formsuz Yattara ya da yeni gelen Polonyalılardan istenilen verim alınamaması gibi durumları örttü diyebiliriz.Aslına bakarsanız keyifli bir lig yaşanıyor. Her takım her takımı saha farkı olmaksızın yenebiliyor. Eskiden olduğu gibi sürekli yaşanan galibiyet serileri çok nadir görülüyor.Bunu başaranlardan biri de Fenerbahçe…

Gelen eleştirilere rağmen antrenörüne sahip çıkması ve desteklemesi, gideceği konuşulan oyuncuları bile kazanma yolunda adımlar atılması bu başarıyı getirdi diyebiliriz.Bu tabloda Galatasaray ve Beşiktaş erken gönderilen antrenörlerinin sonuçlarını alıyor. Bir antrenörün takımı tanıması, fonsiyonlarını belirlemesi ve uygun saha içi taktikler geliştirmesi için takımla birlikte sezon öncesinde yada çok daha öncesinden birlikte olması şart. Galatasaray’ın Hagi ‘yi sezon ortasında getirip sezon sonu gelmeden göndermesi bu sene ligin en anlamsız olayıydı diyebiliriz. Ve Gaziantepspor yaratıcı orta sahası, fırsatçı ileri uç elemanları ve sağlam defans bloğu ile bu sene ligin en iyi takımlarından biri idi.Kaleci Karcemarskas ile birlikte Wagner, Popov, Nounkeu, Olcan, Cenk gibi pek çok oyuncusu bu sene bir çok takımın gıpta ile baktığı oyuncular oldu. Alkışlar Gaziantespor ‘a …

Ancak Eskişehirspor, Karabükspor, Manisaspor ve Kayserispor Türk futbolunun özellikle kısıtlı bütçelere rağmen ne kadar geliştiğini gösterdi. Bu 4 takım da zaman zaman oynadıkları futbol ve göze hoş gelen oyun tarzları ile ligimize zenginlik kattı. Burada Manisaspor ‘un özellikle son haftalarda almış oldukları yenilgilere dikkat çekmek lazım. Bu yenilgilere rağmen onların futbol felsefeleri, oyunu soğutmaya yönelik hiçbir girişime mahal vermeden oyunlarını oynama istekleri önemliydi. Belki Makakula ‘dan daha fazla verim alınabilse onların gol yollarında yaşamış oldukları sıkıntı da çözülecekti. Görünen o ki; Milli takımlar düzeyinde henüz istenilen seviyeye gelemesek de oyun anlamında ve oyunun yansıdığı tablo anlamında eskiden olduğu gibi dört büyüklerin ilk dört sırayı paylaştığı bir resim göremiyoruz. Bu da artık ilerleyen yıllarda çok şeyi değiştirecek…

27 Nisan 2011 Çarşamba

Beşiktaş 'ta Umut Hep var olacak..

Artık Ligin sonuna yavaş yavaş gelinmekte. Takımlar kalan haftalarda bütün güçlerini kazanmak ya da kaybetmemek için kullanıcaklar. Şu an ki tabloya baktığımız zaman aslında Ligin ilk üst sıralarındaki takımların eksikleri bir hayli fazla. Bu takımlardan biri de alışık olduğu sıralardan uzaklaşan Beşiktaş.

Beşiktaş'ın göze hoş gelen, üreten ve sonuca giden bir futbol anlayışı olduğunu söylemek güç. Forvet hattında Holosko'nun gitmesi ile rakibi süpriz koşular ile yıpratabilen, çabukluğu ile kolay gol pozisyonlarına giren oyuncu sayısı azaldı. Takımda Bobo'nun dışında orta sahadan aldığı toplar ile ceza sahası içerisinde etkinlik koyabilecek bir forvet oyuncusu yok.

Almeida'nın henüz Türk futboluna ve Beşiktaş'a alıştığını söylemeyiz. Çünkü Portekizli son dönemde oynadığı kupa maçı hariç hiç bir maçta kapasitesini koyamadı. Zengin Beşiktaş orta sahasının getirdiği toplar ve yarattığı pozisyonlarda Beşiktaş'ın halen Nobre 'den faydalanmasını anlamaya çalışmak çok güç. Nobre şu an ki hali ve gücü ile daha önceden kariyerinde oynamış olduğu Japonya liginde rahatlıkla oynayabilir. Ancak Türkiye liginin gün geçtikçe gelişen futbol anlayışında oldukça göze batıyor. Bu anlamda yardımcı olması maksadı ile alınan ve kariyerinde bitiriciliği ve gücü ile ön plana çıkan Nihat Kahveci hala ortalarda yok...

Real Sociedad günlerinde hücumda sürekli birlikte oynadığı Darko Kovaçeviç dışında ona yardım eden pek kimse olmamasına karşın Valery Karpin ve Xabi Alonso'nun dağıttığı paslara en önce koşan ve rakibi yıpratan görüntüsünü doğrusu çok özledik. Nihat'tan umudu kesmek çok kolay ama onu kazanmayı bilmek gerek ve halen neden kazanılamadığını da sormak gerek... Sezon ortasında büyük umutlar ile gelen ve geldiği gibi gönderilen Fatih Tekke yi de anlamak güç. Bu kadar kısa sürede gönderilicekse neden alındı..? Transfer yapmayı bilmek gerek. Beşiktaş doğrusunu isterseniz genelde olumlu bir transfer politikası izlemesine rağmen bu alanda istikrarı tutturamıyor.

Beşiktaş Orta sahası da uzun zamandır birlikte oynayamıyor. Bir bakıyorsunuz Guti sahada, Queresma yok... Bir bakıyorsunuz Simao sahada Fernandes yok. Takımın birlikte oynamasını sağlayamazsınız alışma devrenizi de uzun geçirirsiniz. Zaten Zapotochny, Holosko ve Fink gibi önemli oyuncular ile yollarınızı ayırdığınız bir dönemde elinizdeki şablonun değişmemesi için çalışmanız gerek. Ve bu takımda ki arkadaşlığı, birlikteliği ve iletişimi de gözden geçirmek gerek. Yabancı oyuncular neredeyse çoğu zaman birlikte vakit geçiriyolar. Türkçeyi anlamalarını bir kenara bırakın Türkçeyi öğrenmek ve iletişim kurmak için mevcut bir çabaları olup olmadığını bile henüz öğrenemedik. Eğer iletişim kuramazsınız, derdinizi anlatamazsanız takım ruhunu oluşturmada zorluklar yaşarsınız.

Bugün Beşiktaş'ın antremanlarına yansıyan manzara da bundan farklı değil. Takım içerisinde antreman yapmaktan zevk alan, birbirleri ile vakit geçirmekten zevk alan bir oyuncu topluluğu yaratmalısınız. Ve daha önemlisi bu oyuncuların saha dışında da birbirleri ile dayanışma içerisinde olmalarını temin etmelisiniz.

Bugün neden acaba Beşiktaş'ın yapmış olduğu kamp sayısı diğer takımların sezon içerisinde geçirmiş olduğu kamp adetlerinden daha az ? Bu takımın en azından önemli maçlar öncesinde kampa girmesi ve maç saatini sürekli taktik ve hazırlık çalışmaları ile geçirmesi gerek değil mi ? Beşiktaş taraftarı inanılmaz... Bugün takımına bu kadar zor bir dönemden geçerken bile böylesine bağlı ve inançlı kalabilmek herkesin harcı değil. Öyleyse saha içerisinde bu beklentileri karşılamak gerek...

Geçtiğimiz günlerde Guus Hiddink 'in Türkiye liginde takım çalıştıran antrenörler ile bir araya gelmesini çok olumlu buldum. Türk futbolu ve Milli takım için neler yapılabileceği konusunda elbette konuşmuşlardır.Ama içlerinde bir tek Schuster orada yok... Böylesine kapalı olmamak ve gelişmeleri takip etmek gerek. Türkiye ligine yeni gelmiş bir antrenör olarak burada bizlerden biri gibi olmasanda, olamasan da burayı, bu iklimi ve futbolu tanımak gerek. Garipsedim...

Elbette şu aşamada, biraz daha Schuster'e zaman tanımak ve biraz daha beklemek gerek. Tüm yaşananlara ve eksikliklere rağmen. Yeni gelen 3 Portekizlinin de adaptasyonun sağlanması için en azından... Ancak Beşiktaş 'ın ve Beşiktaşlının da hakettiği oyunu sahada vermek şartıyla. Bu taraftar skordan çok mücadele eden ve forması için ter döken çocuklar istiyor. Bunu görmek çok zor değil.

23 Nisan 2011 Cumartesi